26 Mart 2013 Salı



Hazırlanıp evden çıkmam gerek. Ama yine ya sikerim dersini deyip evde oturmak için çıldırdığım günlerdeyiz.

Hiç bu kadar sıkışmış, arada kalmış hissetmemiştim.
Daha mutsuz zamanlar olmuştu. Ama sebep belliydi sonuç belliydi. Bu kadar çaresiz değildim.

Çok afedersiniz ama benden uzak durur musunuz? 
Gidin uzakta ağlıycak mısınız, gülcek misiniz, napcaksanız. Ama benden uzakta olun.

Ben sizin gibi değilim. Neden anlamıyosunuz ki? Ben sizin kadar rahat değilim, gamsız değilim. Etkileniyorum, üzülüyorum.
Bakıyorum aynı durumda olmamız gerekirken siz mutlusunuz. Mutlu olun zaten. Derdim o değil. Ama sizin mutluluğunuz daha doğrusu umursamazlığınız canımı sikiyor.



Doktor bi şeyler yapalım. Bi yerlere gidelim, ne bileyim içelim, dertleşelim falan, ama bi şey yapalım. Benim biraz rahatlamaya ihtiyacım var.

Ahmet Kural gibi bi köşede ağlayıp "şu hayatta bi de benim istediğim olsun lan" diye diye ölücem.

"Bi şey yapamaz mısınız lan?"

"Hayırdır diyelim hazırlanıp derse gidelim anasını satıyım en temizi"



4 Mart 2013 Pazartesi

Son yarım saattir parmaklarım klavyede, ekrana boş boş bakıyorum.
Düşünüyorum.
Çıkış noktası yok.
Anlatsam rahatlıycam.


Size ilk aşkımı anlatıyım mı?
Ya da en çok sevdiğimi? Unutamadığımı?
En son sevdiğimi?


Onları siktir et. 
Dedemden bahsediyim o zaman.
Babamın kahramanı. Benim ikinci kahramanım.
Çok istesem de onu anlatamıyorum.

Masamın üzerinde enerji içeceği, kağıtlar, kalemler. 
Duvarda 75 tane yapılacaklar temalı post it.
Panoda fotoğraflar, konser biletleri, maç biletleri.

Belki bi şey gelir, başlarım anlatmaya -anlatabilmeye- diye boş boş bakındım odaya.
Yok.

Ben bi çay koyim.


Düşünüyorum.
Çıkış noktası yok.
Anlatabilsem rahatlıycam.