5 Haziran 2014 Perşembe

Yine döndüm dolaştım, geldim buraya.
Tilki misali...


Hani Ebru Vatansever'den alıntı yapmıştım sana,
"Bana rağmen gitsen bile seni severim" demiştim, hatırladın mı? 
Yine neredeyse benim uyuyacağım saatte uyanmıştın.Geç yatmışsındır diye uyandırmamıştım da sadece mesaj atmıştım. 
Şeydi hani, bana en son seni seviyorum dediğin günün birkaç gün öncesi...
Bir de "ellerimi duvara sürtsem sen çıkacak kadar severim" demiştim onu hatırladın mı?
Ellerimi duvara sürttüm.
Acı gördüm, kan gördüm, gözyaşı, aşk, çaresizlik sensizliğe dair ne varsa gördüm.
Ama tek istediğim sendin.
Tek istediğim seni görmekti.
Olmadı...

Daha biz arkadaşken Çanakkale'den aldığın yüzüğü takmıyorum artık. Halbuki eksiktim o boynumda ya da boynunda değilse.
Hastaneye gittim bugün. Önemli bir şey yokmuş. Korkma.
Keşke önemli bir şey olsaydı. Keşke birkaç aylık ömrüm kalmış olsaydı ya da bacağımı falan kesecek olsalardı.
O zaman belki senin hak etmediğimi düşündüğün benim hak etmek için kendimi paraladığım o açıklamayı yapardın.
 
Neyse sinirlenme. her yerin kızarıyor, şişiyor sonra. 

Şimdi biz evli olsaydık, seni, beni aldatmakla suçlardım. Çünkü evli kadınlar öyle yapar. Çünkü çok seviyorum dediğine bir anda sırtını çevirmenin, nefret ediyormuşçasına davranmanın başka açıklaması olmazdı, olmamalıydı.

Geçenlerde evlenen komşu oğlu vardı ya, anlatmıştım düğününe gittiğimi.
Bugün onları gördüm eşiyle, kapıda.  Gözlerinin içi gülüyordu. 
Bazıları şanşlı doğuyor bee.

Tamam tamam, sinirlenme lütfen.

Geçen gün saçımı düzleştirirken elimi yaktım. Saatlerce ağladım. Elim acıyor dedim. Kalbimin acıdığını, senin acıttığını kimseye söylemedim. 
Bilmesinler.

Kaza haberi gördüm televizyonda. Ağladım. Sana ağladım. Sensizliğe, kırgınlığıma, her şeye, her şeye ağladım.

Anneme sarıldım. Ağlamak istedim. Yapamadım. Kızardı yoksa. Telefonum çalıyor dedim, odama kaçıp ağladım.

Saçma sapan aşk filmlerine ağladım.
Hep gittiğimiz bizim evin ordaki kafaye gittim, ağladım.
Dişimi fırçaladım, ağladım.
Uyudum ağladım, uyandım ağladım.
Nefes aldım, ağladım. 
Nefes aldıkça batıyor burası dedim, sol yanımı gösterdim. 
Kimse kalbimin acıdığını anlamadı.
Ben de anlatmadım.
Yine ağladım.


Bitmedi, yazacağım daha, yazmazsam ağlayacağım çünkü.












25 Kasım 2013 Pazartesi



Kelime oyunlu fon müziği


Her şeyin en başında Tanrı insanları camdan yaratmış. Parlak olsunlar diye, içleri dışları bir olsun diye,biraz acılı olsa da kendilerine istedikleri şekilleri verebilsinler ...

Başlarda her şey güzelmiş. Herkes memnunmuş halinden, güzelliğinden..

"Ya kırılırsam" korkusu baş göstermiş önce. Her şeyden, herkesten çekmiş kendini insanoğlu. 

Sonra işler değişmeye başlamış. İnsanlar unutmuşlar yaradılışlarını...
Kırmışlar kendilerini ve birbirlerini.

Kimi, kendi kendine, gözyaşlarıyla sarmış yaralarını, yapıştırmış bütün kırıkları.

Kimilerini, kırıldıkları yapıştırmış. Belki tekrar kırmak için, belki hatasını anladığından...

Kimilerini, kırıldıkları umursamamış da başkaları koşmuş imdadına...

Ama en kötüsü pes edenlermiş. Ne kendileri yapıştırmışlar kırıkları, ne de başkalarının yapıştırmasına izin vermişler.


Kim kırdı her okşamak istediğimde seni..


Bir kez kırıldıktan sonra bir daha kimse eskisi gibi olamamış. 

Aylar yıllar geçmiş. Kırılmayan insan kalmamış dünyada. 
O gün hatasını anlamış Tanrı, ete kemiğe bürümüş insanları. 
Yalnızca kalpleri cam olarak kalmış. Hem ne kadar kırılgan hem de ne kadar güçlü olduklarının farkına varabilsinler diye...
      

21 Temmuz 2013 Pazar



Doktor?
Nasılsın?
Çok uzun zaman oldu değil mi?
Biraz ihmal ettim seni.
Ama hayatımın önem sırası kişi bazında değişince böyle saçmalayabiliyorum.


Doktor bi' garip hissediyorum.
Canım acıyor gibi oluyor.
Derin nefes alınca ama daha farklı bi' şeye dönüşüyor.
Daha ince bi' sızı sanki.
Acı gibi değil de.
Neyse..


Sen neler yaptın ben yokken?
Gerçekten mi? Çok sevindim. 
Umarım mutlu olursunuz.
Yok. 
Vazgeçtim, söylemek istediğim bu değil.
Umarım senin onu sevdiğin kadar o da seni sever..
Öteki türlüsü biraz yaralıyor çünkü.

...

Doktor..
Bana insanları umursamamayı öğret.
Umursayınca üzülüyorum.
Umursayınca bi şeyler bekliyorum.
Bütün beklentilerim elimde patlıyor, bi kez daha üzülüyorum.

Doktor ben hep üzülüyorum.
Neden?
Bu kadarını hak edecek bi şey yapmadım.
Eminim. 
Bu kadar kötü bi insan olmadım ki karşılığı bu olsun.

Sana olayları tamamen anlatmak isterdim doktor.
Zaten aramızda kalır bu konuşmalar. Yayınlamam.
Ama anlatırsam ağlarım.
Ağlamaktan yoruldum.
İçime atmaktan yoruldum.
Üzülen taraf olmaktan yoruldum.

Özetle yoruldum işte.

Bi ilaç nebiliyim bi bi şey işte.
Versen olmaz mı?

Sence daha kaç kez kırılmam gerekiyor ya umursamamayı öğrenmek için?
Gözümün içine baka baka ben üzülmüyorum diyen insanlar için üzülmemeyi ne zaman öğrenirim sence?

Unutuyorum olanları doktor.
Canım öyle istiyor.

O hatırlatıyor.
Ben unutuyorum.

O hatırlatıyor...
Ben unutuyorum... (x645)


Ama bazı noktalar..
Unutsam da yerlerini biliyorum.
İzleri belli.
Unutsam da acıtıyor.


Biraz daha kalsın böyle.

Söyle onlara doktor.
Ben gidemiyorum, onlar gitsinler. // Yazar burada ben üzülürüm diye kalıyorsan yürü git demek istiyor.

Al eline benzin bidonu.
Ver beni ateşe.

Şöyle afili bi final yapalım.

Sonra sen de git.

Yeniden mutlu olmayan komşu çocuğu olsun. 

Vay be desinler arkamdan
Ne çok sevmiş.
Ama güçlü kızmış.
Onca şeye rağmen ayağa kalkmış.

Ne çok sevmiş sevmiş sevm
Ama güçlü kızmış mış mış mış (Bunlar hep eko)













10 Haziran 2013 Pazartesi

Akşamlar akşamlaaar. Fon müziği şeysi.

İki yıl önce İstanbul'da tanıştığım bir kız geldi aklıma. 
Adı Tuğçe ya da Gizemdi. Çanakkale'de işletme gibi bir şey okuyordu. 
Boş bir odada tek başına camda sigara içerken gördüm, yanına gittim.
 -Neden bilmiyorum.- 
 Tanıştık.
Kız sigarasından verdi.
-İstemiş de olabilirim hatırlamıyorum.-
Sonra anlatmaya başladı. 

Sevgilisi için gelmiş İstanbul'a. Ailesine yaz okuluna kalıyorum demiş.
Araları bozukmuş sanırım. Ayrılmışlar ya da öyle bir şey.
Ama baya seviyor. Gözlerinden belli.
Çocuk İstanbullu.
Kız Kyk yurdunda kalıyor onun için geldiği halde.
-O yaz Kyk yurtları turizme açılmıştı.-
Orada bitti zaten çocuk gözümde.
Belki durum farklıydı. 
Tuğçe'nin -ya da Gizem- yurtta kalmasının bir sebebi vardı.
Bilmiyorum.
Ama bana doğru gelmedi.
Her neyse.
O anlattı, ben anlattım. 
En fazla yarım saat oturduk beraber. 
İlişkisine dair her ayrıntıyı anlattı.
Mutlu olması gerektiğini anlattım.
Pencereden baktık. 
Ben yukarı baktım, yıldızlara. O neye bilmiyorum -Saat gece 3 ya da 4. Dışarıda pek kimse ya da pek bir şey yok.- ama aşağı baktı. 

İyi geceler deyip kalktım yanından.
O geceden sonra bi daha görmedim o kızı yurtta.
Neden bilmiyorum ama alakasız bir şekilde o kız aklıma geldi işte bu gece.

Umarım çok mutludur.


2 Mayıs 2013 Perşembe





Konuyla yüzde yüz alakalı fon müziği

Sana yazılar hazırladım sevgili okur.
Börek de var, istersen çay da koyarım.

Otursana. Biraz konuşalım.

-Bak yine aklımdaki taslak gitti. Hafızam çok kötü bu ara.-

Bu da böyle "gelme ama gitme de aynı zamanda" temalı bi yazı olsun o zaman. 
Uzatmayalım. 
İyakşamlar sevgili okur.
Ben de seni seviyorum.



26 Mart 2013 Salı



Hazırlanıp evden çıkmam gerek. Ama yine ya sikerim dersini deyip evde oturmak için çıldırdığım günlerdeyiz.

Hiç bu kadar sıkışmış, arada kalmış hissetmemiştim.
Daha mutsuz zamanlar olmuştu. Ama sebep belliydi sonuç belliydi. Bu kadar çaresiz değildim.

Çok afedersiniz ama benden uzak durur musunuz? 
Gidin uzakta ağlıycak mısınız, gülcek misiniz, napcaksanız. Ama benden uzakta olun.

Ben sizin gibi değilim. Neden anlamıyosunuz ki? Ben sizin kadar rahat değilim, gamsız değilim. Etkileniyorum, üzülüyorum.
Bakıyorum aynı durumda olmamız gerekirken siz mutlusunuz. Mutlu olun zaten. Derdim o değil. Ama sizin mutluluğunuz daha doğrusu umursamazlığınız canımı sikiyor.



Doktor bi şeyler yapalım. Bi yerlere gidelim, ne bileyim içelim, dertleşelim falan, ama bi şey yapalım. Benim biraz rahatlamaya ihtiyacım var.

Ahmet Kural gibi bi köşede ağlayıp "şu hayatta bi de benim istediğim olsun lan" diye diye ölücem.

"Bi şey yapamaz mısınız lan?"

"Hayırdır diyelim hazırlanıp derse gidelim anasını satıyım en temizi"



4 Mart 2013 Pazartesi

Son yarım saattir parmaklarım klavyede, ekrana boş boş bakıyorum.
Düşünüyorum.
Çıkış noktası yok.
Anlatsam rahatlıycam.


Size ilk aşkımı anlatıyım mı?
Ya da en çok sevdiğimi? Unutamadığımı?
En son sevdiğimi?


Onları siktir et. 
Dedemden bahsediyim o zaman.
Babamın kahramanı. Benim ikinci kahramanım.
Çok istesem de onu anlatamıyorum.

Masamın üzerinde enerji içeceği, kağıtlar, kalemler. 
Duvarda 75 tane yapılacaklar temalı post it.
Panoda fotoğraflar, konser biletleri, maç biletleri.

Belki bi şey gelir, başlarım anlatmaya -anlatabilmeye- diye boş boş bakındım odaya.
Yok.

Ben bi çay koyim.


Düşünüyorum.
Çıkış noktası yok.
Anlatabilsem rahatlıycam.

14 Şubat 2013 Perşembe

Bugün söylemek istediklerim böyle duygulu, ağlamalı, özlemeli değil. 
Öğrencisini zerre kadar düşünmeyen bi fakülteyi anlatıcam size.

Bilen bilir. Bilgisayar mühendisliği okuyorum Selçuk Üniversitesinde.
2. öğretimim.

Selçuk Üni. Mühendislik Fakültesi, şehir bölge planlama dahil 12 bölüm barındıran bi fakülte. 2 3 bölüm dışında da bütün bölümlerin 2. öğretimleri de mevcut.

Ayışığı adında büyük bi kantini vardı fakültenin. Eskiden... Baya büyük ve kampüs çapında ünlü bi kantin. Ünlü diyorum çünkü, iletişimde okuyan tanıdıklarımı falan görürdüm bizim kantinde. Amaçları belli tabii ama konumuz o değil. 

Her neyse...
Kantinciler ve dekanlık mahkemelik olunca, yönetim öğrenciyi mağdur etme yolunu seçti. Finallerden bi hafta kadar önce kantin kapandı. 

En zararı itiraf sayfaları gördü tabii millet kantinde bakışamayınca.

Final haftası açılır dediler. Ama açılmadı.
Bütünleme haftası da aynı şekilde. 
Okul açıldı. 10 dakikalık aralarda Yadam'a su almaya koşar oldu insanlar. Ama ne öğrenciler şikayetçi. Ne dekanlık bi çözüm arayışında.

Başka fakültelere gitmeyi de kız/erkek kesme kafasında yaşayan insanlar olduğu sürece zaten bizim fakülteden bi bok olmaz.

Bizim bölümün kızlar tuvaletinin de muslukları bozuk. Işıklar da yanmıyor.
İkinci öğretim olduğumu söylemiş miydim ben?

Ha bi de fakültenin birçok yerinde internet mevcutken BİLGİSAYAR MÜHENDİSLİĞİ DERSLİKLERİNDE internet yok. 

Bizim dersliklerde priz de yok misal. Çevre mühendisliğinde var ama. Birçok bölümün dersliğinde var. Bizde yok.

Bizim dersler dışında sınıfların kapıları da kilitlidir. Perdeler çalınmış geçen dönem. Dersten 1 2 dakika öncesine kadar kapı önünde dikiliyoruz biz.

YANİ ÖĞRENCİSİNİ ZERRE KADAR DÜŞÜNMEYEN Bİ BÖLÜMDE OKUYORUM.

Bu aralar da Gökkuşağı yıkılacak söylentileri dolaşıyor ortada. 
Gökkuşağı üniversitenin alışveriş merkezi. Yemeli, içmeli, marketli filan bi yer.

YIKIN ANASINI SATİM.

Eliniz değmişken bizim fakülteyi de yıkın. Ama dikkat edin, öğrenciler de içeride olsun. Patlatın gitsin komple. Bi yapmadığınız o kaldı zaar.

Ben şimdi bilgisayar organisazyonu çalışmalıyım. Durumlarda düzelme olursa haber veririm. İyakşamlar.

3 Şubat 2013 Pazar




-Baştan uyarıyım tamamen plansız bi yazıydı. Aklıma geldiği şekliyle yazdım.-

Aha da fon müziği sevgili takipçi. Arada dinle bunu. İyi geliyor.

Bi kaç ay öncesine kadar duvarım bu haldeydi. 
Sonra bi gün geldiler bana. Ağlaya ağlaya yırttım hepsini.
Ben çok çabuk ağlıyorum.
İnsanlara çok çabuk güveniyorum.

Çok dağılacak konu böyle. En baştan başlıyım.


Nisan 2012.
Doğum günümden bir hafta, terk edilişimden 6 gün sonrası.
Dersimin olmadığı bi gün. 
Evde yalnızım.
İçimde müthiş bi boşluk, ağlama krizleri, arayışlar filan.
Öyle çok da üzgün değilim, ama pişmanım. 
Hatamın farkına varıp düzeltme kararı almıştım.
O da elime yüzüme bulaştı, bitti işte. 
Boşver zaten kilit noktası o değil.

Neyse işte dersim yok, evdeyim, terk edilmişim. O zamanlar evde sigara da içmiyorum. Elimde olsa kendimi kesicem. 
Gözüme karikatür dergileri takıldı o ara. Bi de bant varsa bi şeyler çıkar ortaya.

Sadece 1 2 dergi ve bantla olcak iş değilmiş ama hiçbi şeyi düşünmeden başladım dergileri karıştırmaya. 
Güzel sayfaları ayırdım.
Koleksiyon falan demedim, yırttım hepsini.
Kaç sayfa lazım bilmiyorum tabii, duvarı komple kaplıycam. 
Gidip duvarın enini boyunu, dergilerin enini boyunu ölçtüm, böldüm çarptım, buldum duvara toplam kaç sayfa yapıştırabileceğimi.
Topladım güzel sayfaları.
Geriye yapıştırmak kaldı.

Boyun uzun ya, bi sandalyeyle tamam en yukarıya bile asarım diyordum ama olmadı. Benim boyun kısaymış meğerse! -1.68 boyum bu arada.-
Bodruma inip merdiveni getirdim. 
2 kat taşıdım ama neler çektim. -45 kiloyum bi de ben, cılız bi şeyim yani.-
Çıkardım merdiveni, kitaplığı çektim, yaptım da yaptım işte. -Ayrıntıya çok dalmışım.-

Bitti.
Sonuç bu fotoğraflar.
Ama bittiğinde kendimi o kadar mutlu hissettim ki, bilemezsin. 
Çok bi nanesi yok evet.
Ama uzun zamandır yapmak istediğim bi şeydi, her şeyini kendim yaptım.
Hem uğraştığım 5 6 saatte de içimdeki o boşluğu hissetmedim.

Asıl gelmek istediği nokta; mutlu olabileceğin şeyler yapak lazım sevgili takipçi.
Belki film izlemek, belki kitap okumak, belki fotoğraf çekmek, belki duvarını Uykusuz sayfalarıyla kaplamak, belki bilmediğin yerlere gitmek.
Tek başına yapmaya cesaretin yoksa en kötü ihtimalle ben varım. 
Ama bi şeyler yapmak lazım. 
Bak yaşımız da geçiyor.

Seni seviyorum sevgili takipçi. 
Kendine dikkat et. 
Mutlu ol.

15 Ocak 2013 Salı

Fizy'deki listelerime bi bakınca en uygun fon müziğinin bu olacağına karar verdim. 

Bu da alternatif olabilir.

Benim favori fon müziğim bu ama.


Şimdi kusura bakma -ve kızma- da sıçarım ben böyle işe, sevgili takipçi.
Sinirlensem mi, üzülsem mi yeminle anlamadım.

 Önce olayı anlatayım sonra isyan edeyim haklısın.

Fazla bi depresif manyak imajı çizcem ama bu aralar kimi sevsem gidiyor takipçi.
Sevmemeye yemin etmeme bu kadar -baş parmağımla işaret parmağım çok yakın birbirine- kaldı.

Haksız olduklarım var. 
Sinirle abuk sabuk konuşup kalbini kırdıklarım var.
Haklı olduğum halde alttan alıp özür dilediklerim var.
Pişman olmasam da keşke yapmasaydım da böyle olmasaydı dediklerim de var.- Bi cümlede en fazla kaç tane "de" kullanabilirim diye sordum kendime.-
Ama hiç birinde bırakılıp gitmeyi hak etmedim. 
Yemin ederim hak etmemiştim.
O kadar kötü bi şey yapmadım ki.
Ama verdiğim değerin karşılığında tek aldığım HİÇ.

O kadar kötü biri miyim ben takipçi?

Son bir yıldır kaybettiğim insanların haddi hesabı yok. 
Dönüp bakıyorum, biri gitmiş ben üzülmüşüm, diğeri daha beter defolup gitmiş ben yine üzülmüşüm, öteki 90'dan çakmış topu bana, öyle bi gitmiş ki üzülememişim bile şaşkınlıktan.

Asıl tıkandığım nokta şudur ki; lan adam zaten umursamıyor ki gitmiş. Ben ne halt etmeye arkasından üzülüyorum?!
Tutamıyorum ki, boşver deyip kapatamıyorum ki konuyu.
Keşke yapsam ama.
Bi de adam öyle bi takmıyor ki bikaç gün önceki tartışmadan sonra mesajlarıma cevap alamayınca gittiğini anlıyorum. 

İnsan ilişkileri konusunda çok kötü olduğum doğrudur fakat karşıma çıkanlar da o kadar mükemmel insanlar değilmiş.

Bu şekilde devam ederse ama başlarım böyle işe deyip kedilerimle tek başıma ölme kararı alabilirim.




Hala okumaya devam ediyorsan  -etmiyorsan da bi şey değişmez- seni seviyorum sayın takipçi. Hala seninle paylaşmak istediğim şeyler var. Daha yazacak çok şey var. O yüzden kendine dikkat et olur mu?

22 Aralık 2012 Cumartesi

-içimde yağmur-

Bazen eskiler aklıma geldiğinde midemde ince bi acı hissediyorum. 
Böyle çok hafif... Ama çok derinden... 

Bi an önce oyalanacak, unutturacak başka bi şey bulamazsam onca zaman sarmak için elimden geleni yaptığım yaralarım tekrar açılacak, kanamaya başlayacak, kabuk bağlaması yine yıllarımı alacak gibi.


19 Aralık 2012 Çarşamba

Fonda müzik olsun ben konuşurken.


Sana bugün neler yaptığımı anlatmalıyım. -Aslında her yaptığımı anlatmalıyım ama...-
  
Dolmuşta yazacaktım bunu. Ama kendimi yanda dikilen abladan korumam gerekti. O başka bi hikaye. Sonra anlatırım onu da.

Okula gelmek için öyle çok çaba harcadım ki bugün. 
Yaklaşık yarım saat yağmurda yürüdüm. -Fırtınada yürüdüm desem de yalan olmaz.- 
Bi o kadar tramvay bekledim. O yağmura rağmen almadı tramvay. -Vatmanın hiç acıması yokmuş.-
Biraz daha yürüdüm. Kampüse gelmeyen bi dolmuşa binebildim. -İki vasıta yaparsam daha kolay olur diye düşünmüştüm.-
Tramvaya binebileceğim bi yerde indim. 
Durağa gidip bekledim, bekledim, bekledim. -Noldu tahmin et?- Tramvay gelmedi.
Karşıya geçip dolmuş bekleyeyim dedim. 20 dakika falan bekledim, dolmuş da gelmedi. 
Bu arada şu çok sevdiğim, ıslanınca renk değiştiren şemsiyem kırıldı rüzgarın sertliğinden. 
Saçımdan ayaklarıma kadar ıslandığımdan bahsetmiyorum bile. 
O kadar şeye rağmen "-tükürürüm okuluna- eve gidiyorum ben" demedim.
Temel fotoğrafçılık dersi çok umurumda olduğu için mi? 
Belki...
Emin değilim...
Ama okulda aradığımı bulamadım.
Yani aradığımı göremedim.
Üşüdüm ama.
Çok üşüdüm.





8 Aralık 2012 Cumartesi

Bu kadar zor olmamalıydı.
Bu şekilde olmamalıydı.
-Hayat zordu, ben saftım, sen kötüydün, biliyorum, ama böyle olmamalıydı.-

Ben Jack'in kırık kalbiyim.
Sen Jack'in hiçbir şeyisin.

Senden etkilenmemin nirvanasındayken, senin beni umursamayışın peki?

Kimsesizliğim dağları, tepeleri aşıp sana koşarken, senin boşvermişliğin?

Nasıl bu kadar umursamaz olabiliyorsun, aklım almıyor.

--------O---------

Yeterli miktarda yalnızlık, kimsesizlik ve umurunda olmayışımı bir araya getirirsem sana mükemmel yazılar yazarım.-Acıyla beslendiğim doğrudur. Mutluyken yazamıyorum.-

Yeterli miktarda "sen"le de mükemmel iki hayat çıkarırım ama ortaya.
Yemek yapmayı öğrenirdim. 
Sana yemek yapardım.
Saçlarını kuruturdum.
Elini tutardım.
Ellerini ısıtırdım.
Mutlu olurduk.
Biz olurduk.

Nasıl olur da merak etmezsin.
Nasıl olur da o mükemmel hayatı görmek istemezsin.

Mutlu musun?
Bensiz. -Olmamalısın.-


22 Kasım 2012 Perşembe

Bu aralar canım çok sıkkın. Ama yazamıyorum. Oturuyorum bilgisayar başına, deniyorum, yazıyorum da aslında ama beğenmiyorum taslak olarak kalıyor. Bu sefer güzel ol nolur olur mu canım blog yazım.

-E hadi başlayalım o zaman-

Doktor?
Vaktin var mı doktor? Canım sıkkın da konuşsak biraz. Yani dinlesen biraz.

...

Nasıl gidiyor?

...

Sana bi olay anlatcam. Annemin ağzından...

"Beşinci sınıflarda siyah bir çocuk var. Çok sevimli, ama biraz uzak duruyor diğer çocuklardan..
Bugün başka bir çocuk ayva getirmiş, tenefüste kenara çekildi onu yerken siyah çocuk onun etrafında dolaşmaya başladı. Sağa gidiyor ona bakıyor, sola gidiyor dönüp yine ayva yiyen çocuğa bakıyor. Sonra gidip ayvandan bir kere ısırabilir miyim dedi ama ayvanın sahibi olan çocuk hayır deyip gitti. Benim de içimden tuttu. Öğretmenlerden biri ayva getirmişti. O çocuğa vermek için aldım bir tane ama göremedim çocuğu tekrar."

Annemin gözleri doldu, ağlamamak için sustu. 
Ben bu esnada mandalin yiyorum, Friends filan izliyorum. 
Doktor...
İnsanlığımdan utandım. Böyle burnumdan geldi o mandalinler tek tek.

Tutup bak "neler neler var, şükretmemiz lazım doktor. Çok şanslıyız biz" ayağı yapmıycam. Zaten biliyorsun bunları.

Ama...

Ama işte doktor...

-Bak yine çarpıcı bi final yapamadım. Bitiremiyorum ben yaa. Sevmiyorum ama böyle olunca.-

İyi geceler doktor. Seni seviyorum.



16 Kasım 2012 Cuma


Gözümü açtım, gördüğüme inanmadım. -Pek hoşlandığım bi şarkı değil amma ve lakin...-

Doğru bildiklerimin aslında ne kadar yanlış olduğunu fark ettiğim an bu şarkı vardı arka fonda. Film gibi.

Vardır ya birçok insanın ölümüne savunduğu, belki hayatını şekillendirdiği, inandığı doğruları. Benim de vardı 1 2 saat öncesine kadar. Ama hepsi gitti...

Kralı gelse "hadi lan ordan, sen yanlışsın" derdim. -Huyumdur, bayılırım inatçılığa. Anlamam, dinlemem, yalnızca ben haklıyımdır.- Savunurdum, haklıydım. Bi ton insan vardı etrafımda yanlış yapan, yanlış düşünen. Ama öyle değilmiş işte.

Ufak bi kıvılcım ve benim kendi doğrularımla yaşadığım dünyam paramparça.

Ne yanlış düşüncelermiş meğer onlar. Doğru bildiklerimle sınırlar çizip o şekilde yaşamaya çalışıyordum. Tevekkeli değil o sınırlara uyduramadım kimseyi. -Sadece konuşmakla olmuyor işte.- Ama benim doğrum sonuçta. Ya sınırları aşmayacak, ya benden gidecek.

Gitti...

Tecrübeydi halbuki hepsi. Yaşayıp öğrenmiştim. Boşuna mıydı? -Boşunaymış yeni yeni kabulleniyorum.-

Hep olmaktan kaçtığım insan olmuşum. Yani yine ben suçluymuşum. Ama bu kez hata gerçekten bendeymiş. -Biraz acayipmişim, galiba deliymişim.-

Düzeltir miyim? Bilmiyorum... Önce bunu hazmetmem gerek...

15 Kasım 2012 Perşembe

Bugün blogun, yazıların çok güzel temalı bi mail aldım, tutmayın beni yazıcam. Saçmalarsam tutabilirsiniz ama. Tutun hatta. Lütfen.

Bu aralar sürekli yemek yeme isteği içindeyim. Sence depresyonda mıyım doktor?
Salak bi espriye de 10 gün gülüyorum. Onu sebebi ne acaba? O depresyon değil gibi sanki... 

Sen böcek ısırığı dedin de, söz konusu hayalet bi böcek değilse o kızarıklıklar böcek ısırığı değil bu arada doktor. 

Neyse senin tuzun kuru tabi... Doktor olmuşsun. Yapmışsın yani becermişsin bi şeyler. 
Peki ben?
BEN?
BANA NE OLACAK DOKTOR?
Korkuyorum. 
HİÇBİR BOK OLAMAMAKTAN ÇOK KORKUYORUM.
Korkmak, yataktan çıkmamak, saçma sapan davranmaktan başka bi şey yapamıyorum doktor. Sırf korktuğumdan.
Denesem belki olur. Ama diyorum doktor, dinlemiyor musun sen beni?!
KORKUYORUM.

Çok uykum var doktor. 

Dün sorsan sana bilgisayar mühendisi olmak istemiyorum ama benim için doğru meslek ne bilmiyorum derdim. Amadan öncesini bastırarak söylerdim.

Bugün sorduğun için -şanslısın- bilgisayar mühendisi olabilirim, zorlarsam belki diyorum. Çünkü kendi alanımda, farklı bölümde uzmanlaşmaya karar verdim. Mutluyum doktor. 

Bi de tepkilerimi kontrol edemiyorum bugünlerde onu nası yapalSANA KONUŞUYORUZ BURDA DOKTOR DİNLESENE! Neyse ne diyordum. Hah tepkilerimi kontrol edemiyorum. Çikolatamı elimden aldı diye küfür ettim bi arkadaşıma bağırarak. O DA MAL ALMASIN, KÜFÜR ETTİRMESİN KENDİNE HAYIR HAKSIZ MIYIM DOKTOR? 

Haksız mıyım?! Nee? Yapma bea doktor. Sen de mi onlardan yanasın?
BEN TEK, SİZ HEPİNİZ.

.....

O konuda napsam bilmiyorum doktor. Ya sevgilisi varsa? Ya karaktersizin tekiyse? 
Gözleri çok güzeldi ama. Böyle sarı sarı. 
Boyu biraz kısaydı kabul ama... Ama işte topuklu giymem yanında doktor.
Yine görürüm onu di mi? Göremezsem üzülcem çünkü. 

Sıkıldın mı doktor?

Ciddi misin sen? Hem haksızım hem de saçmalıyorum. Ben mi dedim saçmalarsam sustur diye? Hatırlamıyorum ki ama dediysem susarım. 

Ben bi şey söylediysem arkasında dururum doktor.

Bi ara yine uğrarım. Kendine dikkat et doktor. Havalar soğudu bak, ince falan giyinme, hasta olma. Önemlisin benim için. Sana anlatınca rahatlıyorum çünkü. 

İyi geceler doktor. Seni seviyorum 




23 Ekim 2012 Salı

Boş zamanlarımda "hobi" olarak özlüyorum.
-Genelde yani.-

Şöyle bir gerçek var ki: Sevgilinden ayrılmaktan daha beter koyar çok yakın bir arkadaşını kaybetmek.

Şimdi misal benim dedem vefat ettiğinde sevgilimle sadece telefonda konuştuk. Ama panpiş -kod adı: Panpiş- devamsızlıktan kalma pahasına bize geldi. Ben ağladım o sarıldı, ben anlattım o dinledi, ben üzüldüm o teselli etti, ben sigara yaktım o içiyormuş süsü verdik annemlere yakalanmamak için, gece ben uyuyana kadar uyumadı. Şebek şebek davranıp moralimi düzeltti. Sonra misafirlere çay servisi yaptı, boşları topladı. Oğlum.. Kendi dedesi ölmüş gibiydi. Evin kızı gibiydi. Kardeşim gibiydi.

Sonra ben bir gün sevgilimden ayrıldım. Bir insan her allahın günü ağlar zırlar mı bir yıl boyunca?
-Ben yaparım. Ben ağır malım.- 
Peki bir insan her allahın günü karşısındakini teselli etmek için uğraşır mı? 
-Yaptı lan. Yeminle yaptı.- 

İlkokul arkadaşıyız aslında. Ama olay liseden mezun olduğumuz yıl başladı.
Birbirimizin hayatına sıçtık. Ders çalışmadık, çalıştırmadık birbirimize.
Sonuç olarak o endüstri mühendisliği kazandı, ben bilgisayar. Üniversitede de pek değişmedik. Yine gezme tozma heveslisi, yine beraber.
Görenler "ikiz misiniz" derdi lan bize. "ihhihih yok arkadaşız" derdik. Ama ablam kadar severdim panpişi.

-di'li geçmiş zaman kullandım çünkü bir şeyler oldu, bizim aramız bozuldu. O yanlış anladı, ben yanlış anladım, bilendik birbirimize. 2 3 ay konuşmadık hiç.
Nereye/kime gideceğimi, ne yapacağımı şaşırdım süre.
Ağladım, kitap okudum, sigara içtim, blog yazdım, resim yaptım, boş oturdum.
Sonra geçti.
Tam olarak değil tabi ama eskisi gibi kaybolmuş hissetmiyorum.

Bir daha toparlanamadık ama. -Ne yazık ki- Şimdi haftada bir anca görüşüyoruz.

-Yazıyorum, yazıyorum da sonunu bağlayamıyorum yaa. Böyle vurucu bi final olmuyor. Final çalışmalıyım biraz. Madem bitiyor "afili" bir şeyler olsun. Değil mi ama? Bu seferlik böyle olsun, bir dahakine güzel bir final borcum olsun.-

13 Ekim 2012 Cumartesi


Bazen kendimden nefret edebiliyorum. Hatta sık sık nefret edebiliyorum. O kadar zor ki, kendimden nefret ettiğim için seni kırmak, seni kırdığım için kendimden nefret etmek. 
Eskiden de çok sigara içerdim bilirsin. Ama şimdi bir sigarayı ötekiyle yakıyorum. İkinci, bazen üçüncü sigarayı hazır tutuyorum yanımda.
Balkonda içtiğim için paketi yanıma alamıyorum.
Hala babamdan gizli saklı içiyorum sigarayı. Küçük çocuk gibi. Hiç sevmiyorum onu da. Şu yaşıma geldim. Gizli saklı iş yapmak hoşuma gitmiyor.
Müzik de dinliyorum sigara içerken. Ama tek kulaklıkla. 
Komşu teyzenin “yine mi?” serzenişlerini duyuyorum arada. Benim olduğumu bilerek ama bana söylemeden havaya sallıyor bir iki cümle. Cevap verecek oluyorum. Susuyorum.
Keşke hep cevap verebilecekken sussam değil mi? Susabilsem, yutsam söyleyeceklerimi. Ama OLMUYOR. Son sözü ben söylerim ve öyle güzel kırarım ki kalbini. Sinirim geçince bir kez daha kendimden nefret edebileyim diye.
Dedim ya çok zor birinin kendinden nefret etmesi. 
Mesela sen hiç kimse ağladığını, yenilgiyi kabul ettiğini görmesin diye banyoya kapanıp ağladın mı? Hayır değil mi? Ağlama zaten. Sen hiç ağlama tamam mı?
Çok da çabuk ağlarım ben. Bilmiyorsundur. Sana ağlamadığımdan değil ama, o kadar fazla vakit geçirmediğimizden.
Hafızamı siksinler. Hatırlamamam gereken her türlü şeyi hatırlıyorum. Tarihleri, isimleri, olayları, mekanları. Ama değer verdiklerimi. 
Bir de unutmak istemediğim şeyler var. Unutmamak için hatırasını sıcak tuttuğum, belki günlerce ağladığım insanlar, konuşmaları, tavırları, gülüşleri, iyi ya da kötü ama şimdi düşününce, güzel günler.. Yeni hatıralar oluşturmamak için bıraktım her şeyi, herkesi. Tabi ki olmadı. Dedim ya hafıza siksinler. UNUTTUM hepsini. 
Bacaklarım dondu, pencereyi kapatayım.
Akşamları soğuk oluyor. Hava atcam diye incecik giyinme dışarı çıkarken, tamam mı? Ben çok üşüyorum geceleri balkonda sigara içerken. Ama kahve, çay filan yapmaya üşendiğimden hep dolapta soğuk ne varsa onla içiyorum sigarayı. Sonra da çok çabuk hasta oluyorum.
Annem kızıyor, bırak şu zıkkımı diye. Ama üstüme de gelmiyor. Canım annem. Artık annemin yanında da sigara içiyorum bu arada.
Bir zamanlar güzel bir kız yaşarmış. Bir zalimi görmüş ona aldanmış.
Arkaya hüzünlü filan bir şarkı açayım derken bu şarkıyı attı bir arkadaşım. İçimi okumuş. Azcık da sen okusan? Anlatamıyorum ben. Yazıyorum artık. Bu da bir şey. Ama sen okuma, üzerine de alınma. Çünkü sen tek kişi değilsin. Anlatamadım değil mi? Yani tek bir kişiye yazmıyorum.
Bir zamanlar üzdüğüm, kırdığım, kızdırdığım ya da kırıldığım insanlarla da tek tek görüşüyorum. Onu söylemedim. Ben aslında çok fazla şey söylemedim sana. 
Belki bir gün konuşuruz uzun uzuun. Anlatırım hepsini.
Sonra bir sigara yaktı. Bırakmalıyım diye düşündü ama istemiyordu. İstemeden yaptığı tonlarca şey yokmuş gibi. 

                                                                                                                                     09.08.2012

12 Ekim 2012 Cuma

Sana ne kadar küfür etsem az.  
Sizi bir yerden gözüm ısırıyor. Hayatımı sikmiştiniz. Hatırladınız mı?
Sahi unuttun mu sen? 
Unutmasan gelir miydin? 
Tanıyorum ben seni. Gelmezdin. 


Ama ben çok yoruldum. 
Biraz dinlenirsen belki. 
Belki. 
Düşünüyorum, düşünüyorum. Bir yere varamıyorum.
Gitmem lazım. 
Biraz daha kal. 
Elimde olsaydı gitmezdim. 
Gitme.

Çok acıyor. Çok fazla. 
Hayır yardımcı olmuyorsun.
Geri gelmelisin. 
Ben ne yapacağımı bilmiyorum ama sen yanımda olursan.
Belki.
Bilmiyorum.
BEN JACK'İN ÜZGÜN TARAFIYIM.
Sen benim hiçbir şeyimsin.
Her şeyim olabilirdin.
İsteseydin.
İstedin. Olmadı. Neden?
Bana biri açıklasın.
Ya da boşverin.


Sen olmalıydın. Biz mutlu olmalıydık. 
Hak etmiştik.
"2 yıl oldu biteli, unutamıyorum" dememeliydim kimseye.
Sen yoksun, biz mutlu olamadık, her önüme gelene unutamıyorum diyorum.
Dememeliyim.
Belki. 
Burda hayat çok zor.
Sen olmadan her şey zor.
Ben olmadan da zor mu?
Beni hatırla.
İki buçuk yıl -bastırarak söyledim- 
İki buçuk yıl ne çok şey paylaştık senle.
En ufak şeylerde bile.
Hatırla.