22 Aralık 2012 Cumartesi

-içimde yağmur-

Bazen eskiler aklıma geldiğinde midemde ince bi acı hissediyorum. 
Böyle çok hafif... Ama çok derinden... 

Bi an önce oyalanacak, unutturacak başka bi şey bulamazsam onca zaman sarmak için elimden geleni yaptığım yaralarım tekrar açılacak, kanamaya başlayacak, kabuk bağlaması yine yıllarımı alacak gibi.


19 Aralık 2012 Çarşamba

Fonda müzik olsun ben konuşurken.


Sana bugün neler yaptığımı anlatmalıyım. -Aslında her yaptığımı anlatmalıyım ama...-
  
Dolmuşta yazacaktım bunu. Ama kendimi yanda dikilen abladan korumam gerekti. O başka bi hikaye. Sonra anlatırım onu da.

Okula gelmek için öyle çok çaba harcadım ki bugün. 
Yaklaşık yarım saat yağmurda yürüdüm. -Fırtınada yürüdüm desem de yalan olmaz.- 
Bi o kadar tramvay bekledim. O yağmura rağmen almadı tramvay. -Vatmanın hiç acıması yokmuş.-
Biraz daha yürüdüm. Kampüse gelmeyen bi dolmuşa binebildim. -İki vasıta yaparsam daha kolay olur diye düşünmüştüm.-
Tramvaya binebileceğim bi yerde indim. 
Durağa gidip bekledim, bekledim, bekledim. -Noldu tahmin et?- Tramvay gelmedi.
Karşıya geçip dolmuş bekleyeyim dedim. 20 dakika falan bekledim, dolmuş da gelmedi. 
Bu arada şu çok sevdiğim, ıslanınca renk değiştiren şemsiyem kırıldı rüzgarın sertliğinden. 
Saçımdan ayaklarıma kadar ıslandığımdan bahsetmiyorum bile. 
O kadar şeye rağmen "-tükürürüm okuluna- eve gidiyorum ben" demedim.
Temel fotoğrafçılık dersi çok umurumda olduğu için mi? 
Belki...
Emin değilim...
Ama okulda aradığımı bulamadım.
Yani aradığımı göremedim.
Üşüdüm ama.
Çok üşüdüm.





8 Aralık 2012 Cumartesi

Bu kadar zor olmamalıydı.
Bu şekilde olmamalıydı.
-Hayat zordu, ben saftım, sen kötüydün, biliyorum, ama böyle olmamalıydı.-

Ben Jack'in kırık kalbiyim.
Sen Jack'in hiçbir şeyisin.

Senden etkilenmemin nirvanasındayken, senin beni umursamayışın peki?

Kimsesizliğim dağları, tepeleri aşıp sana koşarken, senin boşvermişliğin?

Nasıl bu kadar umursamaz olabiliyorsun, aklım almıyor.

--------O---------

Yeterli miktarda yalnızlık, kimsesizlik ve umurunda olmayışımı bir araya getirirsem sana mükemmel yazılar yazarım.-Acıyla beslendiğim doğrudur. Mutluyken yazamıyorum.-

Yeterli miktarda "sen"le de mükemmel iki hayat çıkarırım ama ortaya.
Yemek yapmayı öğrenirdim. 
Sana yemek yapardım.
Saçlarını kuruturdum.
Elini tutardım.
Ellerini ısıtırdım.
Mutlu olurduk.
Biz olurduk.

Nasıl olur da merak etmezsin.
Nasıl olur da o mükemmel hayatı görmek istemezsin.

Mutlu musun?
Bensiz. -Olmamalısın.-


22 Kasım 2012 Perşembe

Bu aralar canım çok sıkkın. Ama yazamıyorum. Oturuyorum bilgisayar başına, deniyorum, yazıyorum da aslında ama beğenmiyorum taslak olarak kalıyor. Bu sefer güzel ol nolur olur mu canım blog yazım.

-E hadi başlayalım o zaman-

Doktor?
Vaktin var mı doktor? Canım sıkkın da konuşsak biraz. Yani dinlesen biraz.

...

Nasıl gidiyor?

...

Sana bi olay anlatcam. Annemin ağzından...

"Beşinci sınıflarda siyah bir çocuk var. Çok sevimli, ama biraz uzak duruyor diğer çocuklardan..
Bugün başka bir çocuk ayva getirmiş, tenefüste kenara çekildi onu yerken siyah çocuk onun etrafında dolaşmaya başladı. Sağa gidiyor ona bakıyor, sola gidiyor dönüp yine ayva yiyen çocuğa bakıyor. Sonra gidip ayvandan bir kere ısırabilir miyim dedi ama ayvanın sahibi olan çocuk hayır deyip gitti. Benim de içimden tuttu. Öğretmenlerden biri ayva getirmişti. O çocuğa vermek için aldım bir tane ama göremedim çocuğu tekrar."

Annemin gözleri doldu, ağlamamak için sustu. 
Ben bu esnada mandalin yiyorum, Friends filan izliyorum. 
Doktor...
İnsanlığımdan utandım. Böyle burnumdan geldi o mandalinler tek tek.

Tutup bak "neler neler var, şükretmemiz lazım doktor. Çok şanslıyız biz" ayağı yapmıycam. Zaten biliyorsun bunları.

Ama...

Ama işte doktor...

-Bak yine çarpıcı bi final yapamadım. Bitiremiyorum ben yaa. Sevmiyorum ama böyle olunca.-

İyi geceler doktor. Seni seviyorum.



16 Kasım 2012 Cuma


Gözümü açtım, gördüğüme inanmadım. -Pek hoşlandığım bi şarkı değil amma ve lakin...-

Doğru bildiklerimin aslında ne kadar yanlış olduğunu fark ettiğim an bu şarkı vardı arka fonda. Film gibi.

Vardır ya birçok insanın ölümüne savunduğu, belki hayatını şekillendirdiği, inandığı doğruları. Benim de vardı 1 2 saat öncesine kadar. Ama hepsi gitti...

Kralı gelse "hadi lan ordan, sen yanlışsın" derdim. -Huyumdur, bayılırım inatçılığa. Anlamam, dinlemem, yalnızca ben haklıyımdır.- Savunurdum, haklıydım. Bi ton insan vardı etrafımda yanlış yapan, yanlış düşünen. Ama öyle değilmiş işte.

Ufak bi kıvılcım ve benim kendi doğrularımla yaşadığım dünyam paramparça.

Ne yanlış düşüncelermiş meğer onlar. Doğru bildiklerimle sınırlar çizip o şekilde yaşamaya çalışıyordum. Tevekkeli değil o sınırlara uyduramadım kimseyi. -Sadece konuşmakla olmuyor işte.- Ama benim doğrum sonuçta. Ya sınırları aşmayacak, ya benden gidecek.

Gitti...

Tecrübeydi halbuki hepsi. Yaşayıp öğrenmiştim. Boşuna mıydı? -Boşunaymış yeni yeni kabulleniyorum.-

Hep olmaktan kaçtığım insan olmuşum. Yani yine ben suçluymuşum. Ama bu kez hata gerçekten bendeymiş. -Biraz acayipmişim, galiba deliymişim.-

Düzeltir miyim? Bilmiyorum... Önce bunu hazmetmem gerek...

15 Kasım 2012 Perşembe

Bugün blogun, yazıların çok güzel temalı bi mail aldım, tutmayın beni yazıcam. Saçmalarsam tutabilirsiniz ama. Tutun hatta. Lütfen.

Bu aralar sürekli yemek yeme isteği içindeyim. Sence depresyonda mıyım doktor?
Salak bi espriye de 10 gün gülüyorum. Onu sebebi ne acaba? O depresyon değil gibi sanki... 

Sen böcek ısırığı dedin de, söz konusu hayalet bi böcek değilse o kızarıklıklar böcek ısırığı değil bu arada doktor. 

Neyse senin tuzun kuru tabi... Doktor olmuşsun. Yapmışsın yani becermişsin bi şeyler. 
Peki ben?
BEN?
BANA NE OLACAK DOKTOR?
Korkuyorum. 
HİÇBİR BOK OLAMAMAKTAN ÇOK KORKUYORUM.
Korkmak, yataktan çıkmamak, saçma sapan davranmaktan başka bi şey yapamıyorum doktor. Sırf korktuğumdan.
Denesem belki olur. Ama diyorum doktor, dinlemiyor musun sen beni?!
KORKUYORUM.

Çok uykum var doktor. 

Dün sorsan sana bilgisayar mühendisi olmak istemiyorum ama benim için doğru meslek ne bilmiyorum derdim. Amadan öncesini bastırarak söylerdim.

Bugün sorduğun için -şanslısın- bilgisayar mühendisi olabilirim, zorlarsam belki diyorum. Çünkü kendi alanımda, farklı bölümde uzmanlaşmaya karar verdim. Mutluyum doktor. 

Bi de tepkilerimi kontrol edemiyorum bugünlerde onu nası yapalSANA KONUŞUYORUZ BURDA DOKTOR DİNLESENE! Neyse ne diyordum. Hah tepkilerimi kontrol edemiyorum. Çikolatamı elimden aldı diye küfür ettim bi arkadaşıma bağırarak. O DA MAL ALMASIN, KÜFÜR ETTİRMESİN KENDİNE HAYIR HAKSIZ MIYIM DOKTOR? 

Haksız mıyım?! Nee? Yapma bea doktor. Sen de mi onlardan yanasın?
BEN TEK, SİZ HEPİNİZ.

.....

O konuda napsam bilmiyorum doktor. Ya sevgilisi varsa? Ya karaktersizin tekiyse? 
Gözleri çok güzeldi ama. Böyle sarı sarı. 
Boyu biraz kısaydı kabul ama... Ama işte topuklu giymem yanında doktor.
Yine görürüm onu di mi? Göremezsem üzülcem çünkü. 

Sıkıldın mı doktor?

Ciddi misin sen? Hem haksızım hem de saçmalıyorum. Ben mi dedim saçmalarsam sustur diye? Hatırlamıyorum ki ama dediysem susarım. 

Ben bi şey söylediysem arkasında dururum doktor.

Bi ara yine uğrarım. Kendine dikkat et doktor. Havalar soğudu bak, ince falan giyinme, hasta olma. Önemlisin benim için. Sana anlatınca rahatlıyorum çünkü. 

İyi geceler doktor. Seni seviyorum 




23 Ekim 2012 Salı

Boş zamanlarımda "hobi" olarak özlüyorum.
-Genelde yani.-

Şöyle bir gerçek var ki: Sevgilinden ayrılmaktan daha beter koyar çok yakın bir arkadaşını kaybetmek.

Şimdi misal benim dedem vefat ettiğinde sevgilimle sadece telefonda konuştuk. Ama panpiş -kod adı: Panpiş- devamsızlıktan kalma pahasına bize geldi. Ben ağladım o sarıldı, ben anlattım o dinledi, ben üzüldüm o teselli etti, ben sigara yaktım o içiyormuş süsü verdik annemlere yakalanmamak için, gece ben uyuyana kadar uyumadı. Şebek şebek davranıp moralimi düzeltti. Sonra misafirlere çay servisi yaptı, boşları topladı. Oğlum.. Kendi dedesi ölmüş gibiydi. Evin kızı gibiydi. Kardeşim gibiydi.

Sonra ben bir gün sevgilimden ayrıldım. Bir insan her allahın günü ağlar zırlar mı bir yıl boyunca?
-Ben yaparım. Ben ağır malım.- 
Peki bir insan her allahın günü karşısındakini teselli etmek için uğraşır mı? 
-Yaptı lan. Yeminle yaptı.- 

İlkokul arkadaşıyız aslında. Ama olay liseden mezun olduğumuz yıl başladı.
Birbirimizin hayatına sıçtık. Ders çalışmadık, çalıştırmadık birbirimize.
Sonuç olarak o endüstri mühendisliği kazandı, ben bilgisayar. Üniversitede de pek değişmedik. Yine gezme tozma heveslisi, yine beraber.
Görenler "ikiz misiniz" derdi lan bize. "ihhihih yok arkadaşız" derdik. Ama ablam kadar severdim panpişi.

-di'li geçmiş zaman kullandım çünkü bir şeyler oldu, bizim aramız bozuldu. O yanlış anladı, ben yanlış anladım, bilendik birbirimize. 2 3 ay konuşmadık hiç.
Nereye/kime gideceğimi, ne yapacağımı şaşırdım süre.
Ağladım, kitap okudum, sigara içtim, blog yazdım, resim yaptım, boş oturdum.
Sonra geçti.
Tam olarak değil tabi ama eskisi gibi kaybolmuş hissetmiyorum.

Bir daha toparlanamadık ama. -Ne yazık ki- Şimdi haftada bir anca görüşüyoruz.

-Yazıyorum, yazıyorum da sonunu bağlayamıyorum yaa. Böyle vurucu bi final olmuyor. Final çalışmalıyım biraz. Madem bitiyor "afili" bir şeyler olsun. Değil mi ama? Bu seferlik böyle olsun, bir dahakine güzel bir final borcum olsun.-

13 Ekim 2012 Cumartesi


Bazen kendimden nefret edebiliyorum. Hatta sık sık nefret edebiliyorum. O kadar zor ki, kendimden nefret ettiğim için seni kırmak, seni kırdığım için kendimden nefret etmek. 
Eskiden de çok sigara içerdim bilirsin. Ama şimdi bir sigarayı ötekiyle yakıyorum. İkinci, bazen üçüncü sigarayı hazır tutuyorum yanımda.
Balkonda içtiğim için paketi yanıma alamıyorum.
Hala babamdan gizli saklı içiyorum sigarayı. Küçük çocuk gibi. Hiç sevmiyorum onu da. Şu yaşıma geldim. Gizli saklı iş yapmak hoşuma gitmiyor.
Müzik de dinliyorum sigara içerken. Ama tek kulaklıkla. 
Komşu teyzenin “yine mi?” serzenişlerini duyuyorum arada. Benim olduğumu bilerek ama bana söylemeden havaya sallıyor bir iki cümle. Cevap verecek oluyorum. Susuyorum.
Keşke hep cevap verebilecekken sussam değil mi? Susabilsem, yutsam söyleyeceklerimi. Ama OLMUYOR. Son sözü ben söylerim ve öyle güzel kırarım ki kalbini. Sinirim geçince bir kez daha kendimden nefret edebileyim diye.
Dedim ya çok zor birinin kendinden nefret etmesi. 
Mesela sen hiç kimse ağladığını, yenilgiyi kabul ettiğini görmesin diye banyoya kapanıp ağladın mı? Hayır değil mi? Ağlama zaten. Sen hiç ağlama tamam mı?
Çok da çabuk ağlarım ben. Bilmiyorsundur. Sana ağlamadığımdan değil ama, o kadar fazla vakit geçirmediğimizden.
Hafızamı siksinler. Hatırlamamam gereken her türlü şeyi hatırlıyorum. Tarihleri, isimleri, olayları, mekanları. Ama değer verdiklerimi. 
Bir de unutmak istemediğim şeyler var. Unutmamak için hatırasını sıcak tuttuğum, belki günlerce ağladığım insanlar, konuşmaları, tavırları, gülüşleri, iyi ya da kötü ama şimdi düşününce, güzel günler.. Yeni hatıralar oluşturmamak için bıraktım her şeyi, herkesi. Tabi ki olmadı. Dedim ya hafıza siksinler. UNUTTUM hepsini. 
Bacaklarım dondu, pencereyi kapatayım.
Akşamları soğuk oluyor. Hava atcam diye incecik giyinme dışarı çıkarken, tamam mı? Ben çok üşüyorum geceleri balkonda sigara içerken. Ama kahve, çay filan yapmaya üşendiğimden hep dolapta soğuk ne varsa onla içiyorum sigarayı. Sonra da çok çabuk hasta oluyorum.
Annem kızıyor, bırak şu zıkkımı diye. Ama üstüme de gelmiyor. Canım annem. Artık annemin yanında da sigara içiyorum bu arada.
Bir zamanlar güzel bir kız yaşarmış. Bir zalimi görmüş ona aldanmış.
Arkaya hüzünlü filan bir şarkı açayım derken bu şarkıyı attı bir arkadaşım. İçimi okumuş. Azcık da sen okusan? Anlatamıyorum ben. Yazıyorum artık. Bu da bir şey. Ama sen okuma, üzerine de alınma. Çünkü sen tek kişi değilsin. Anlatamadım değil mi? Yani tek bir kişiye yazmıyorum.
Bir zamanlar üzdüğüm, kırdığım, kızdırdığım ya da kırıldığım insanlarla da tek tek görüşüyorum. Onu söylemedim. Ben aslında çok fazla şey söylemedim sana. 
Belki bir gün konuşuruz uzun uzuun. Anlatırım hepsini.
Sonra bir sigara yaktı. Bırakmalıyım diye düşündü ama istemiyordu. İstemeden yaptığı tonlarca şey yokmuş gibi. 

                                                                                                                                     09.08.2012

12 Ekim 2012 Cuma

Sana ne kadar küfür etsem az.  
Sizi bir yerden gözüm ısırıyor. Hayatımı sikmiştiniz. Hatırladınız mı?
Sahi unuttun mu sen? 
Unutmasan gelir miydin? 
Tanıyorum ben seni. Gelmezdin. 


Ama ben çok yoruldum. 
Biraz dinlenirsen belki. 
Belki. 
Düşünüyorum, düşünüyorum. Bir yere varamıyorum.
Gitmem lazım. 
Biraz daha kal. 
Elimde olsaydı gitmezdim. 
Gitme.

Çok acıyor. Çok fazla. 
Hayır yardımcı olmuyorsun.
Geri gelmelisin. 
Ben ne yapacağımı bilmiyorum ama sen yanımda olursan.
Belki.
Bilmiyorum.
BEN JACK'İN ÜZGÜN TARAFIYIM.
Sen benim hiçbir şeyimsin.
Her şeyim olabilirdin.
İsteseydin.
İstedin. Olmadı. Neden?
Bana biri açıklasın.
Ya da boşverin.


Sen olmalıydın. Biz mutlu olmalıydık. 
Hak etmiştik.
"2 yıl oldu biteli, unutamıyorum" dememeliydim kimseye.
Sen yoksun, biz mutlu olamadık, her önüme gelene unutamıyorum diyorum.
Dememeliyim.
Belki. 
Burda hayat çok zor.
Sen olmadan her şey zor.
Ben olmadan da zor mu?
Beni hatırla.
İki buçuk yıl -bastırarak söyledim- 
İki buçuk yıl ne çok şey paylaştık senle.
En ufak şeylerde bile.
Hatırla.