25 Kasım 2013 Pazartesi



Kelime oyunlu fon müziği


Her şeyin en başında Tanrı insanları camdan yaratmış. Parlak olsunlar diye, içleri dışları bir olsun diye,biraz acılı olsa da kendilerine istedikleri şekilleri verebilsinler ...

Başlarda her şey güzelmiş. Herkes memnunmuş halinden, güzelliğinden..

"Ya kırılırsam" korkusu baş göstermiş önce. Her şeyden, herkesten çekmiş kendini insanoğlu. 

Sonra işler değişmeye başlamış. İnsanlar unutmuşlar yaradılışlarını...
Kırmışlar kendilerini ve birbirlerini.

Kimi, kendi kendine, gözyaşlarıyla sarmış yaralarını, yapıştırmış bütün kırıkları.

Kimilerini, kırıldıkları yapıştırmış. Belki tekrar kırmak için, belki hatasını anladığından...

Kimilerini, kırıldıkları umursamamış da başkaları koşmuş imdadına...

Ama en kötüsü pes edenlermiş. Ne kendileri yapıştırmışlar kırıkları, ne de başkalarının yapıştırmasına izin vermişler.


Kim kırdı her okşamak istediğimde seni..


Bir kez kırıldıktan sonra bir daha kimse eskisi gibi olamamış. 

Aylar yıllar geçmiş. Kırılmayan insan kalmamış dünyada. 
O gün hatasını anlamış Tanrı, ete kemiğe bürümüş insanları. 
Yalnızca kalpleri cam olarak kalmış. Hem ne kadar kırılgan hem de ne kadar güçlü olduklarının farkına varabilsinler diye...
      

21 Temmuz 2013 Pazar



Doktor?
Nasılsın?
Çok uzun zaman oldu değil mi?
Biraz ihmal ettim seni.
Ama hayatımın önem sırası kişi bazında değişince böyle saçmalayabiliyorum.


Doktor bi' garip hissediyorum.
Canım acıyor gibi oluyor.
Derin nefes alınca ama daha farklı bi' şeye dönüşüyor.
Daha ince bi' sızı sanki.
Acı gibi değil de.
Neyse..


Sen neler yaptın ben yokken?
Gerçekten mi? Çok sevindim. 
Umarım mutlu olursunuz.
Yok. 
Vazgeçtim, söylemek istediğim bu değil.
Umarım senin onu sevdiğin kadar o da seni sever..
Öteki türlüsü biraz yaralıyor çünkü.

...

Doktor..
Bana insanları umursamamayı öğret.
Umursayınca üzülüyorum.
Umursayınca bi şeyler bekliyorum.
Bütün beklentilerim elimde patlıyor, bi kez daha üzülüyorum.

Doktor ben hep üzülüyorum.
Neden?
Bu kadarını hak edecek bi şey yapmadım.
Eminim. 
Bu kadar kötü bi insan olmadım ki karşılığı bu olsun.

Sana olayları tamamen anlatmak isterdim doktor.
Zaten aramızda kalır bu konuşmalar. Yayınlamam.
Ama anlatırsam ağlarım.
Ağlamaktan yoruldum.
İçime atmaktan yoruldum.
Üzülen taraf olmaktan yoruldum.

Özetle yoruldum işte.

Bi ilaç nebiliyim bi bi şey işte.
Versen olmaz mı?

Sence daha kaç kez kırılmam gerekiyor ya umursamamayı öğrenmek için?
Gözümün içine baka baka ben üzülmüyorum diyen insanlar için üzülmemeyi ne zaman öğrenirim sence?

Unutuyorum olanları doktor.
Canım öyle istiyor.

O hatırlatıyor.
Ben unutuyorum.

O hatırlatıyor...
Ben unutuyorum... (x645)


Ama bazı noktalar..
Unutsam da yerlerini biliyorum.
İzleri belli.
Unutsam da acıtıyor.


Biraz daha kalsın böyle.

Söyle onlara doktor.
Ben gidemiyorum, onlar gitsinler. // Yazar burada ben üzülürüm diye kalıyorsan yürü git demek istiyor.

Al eline benzin bidonu.
Ver beni ateşe.

Şöyle afili bi final yapalım.

Sonra sen de git.

Yeniden mutlu olmayan komşu çocuğu olsun. 

Vay be desinler arkamdan
Ne çok sevmiş.
Ama güçlü kızmış.
Onca şeye rağmen ayağa kalkmış.

Ne çok sevmiş sevmiş sevm
Ama güçlü kızmış mış mış mış (Bunlar hep eko)













10 Haziran 2013 Pazartesi

Akşamlar akşamlaaar. Fon müziği şeysi.

İki yıl önce İstanbul'da tanıştığım bir kız geldi aklıma. 
Adı Tuğçe ya da Gizemdi. Çanakkale'de işletme gibi bir şey okuyordu. 
Boş bir odada tek başına camda sigara içerken gördüm, yanına gittim.
 -Neden bilmiyorum.- 
 Tanıştık.
Kız sigarasından verdi.
-İstemiş de olabilirim hatırlamıyorum.-
Sonra anlatmaya başladı. 

Sevgilisi için gelmiş İstanbul'a. Ailesine yaz okuluna kalıyorum demiş.
Araları bozukmuş sanırım. Ayrılmışlar ya da öyle bir şey.
Ama baya seviyor. Gözlerinden belli.
Çocuk İstanbullu.
Kız Kyk yurdunda kalıyor onun için geldiği halde.
-O yaz Kyk yurtları turizme açılmıştı.-
Orada bitti zaten çocuk gözümde.
Belki durum farklıydı. 
Tuğçe'nin -ya da Gizem- yurtta kalmasının bir sebebi vardı.
Bilmiyorum.
Ama bana doğru gelmedi.
Her neyse.
O anlattı, ben anlattım. 
En fazla yarım saat oturduk beraber. 
İlişkisine dair her ayrıntıyı anlattı.
Mutlu olması gerektiğini anlattım.
Pencereden baktık. 
Ben yukarı baktım, yıldızlara. O neye bilmiyorum -Saat gece 3 ya da 4. Dışarıda pek kimse ya da pek bir şey yok.- ama aşağı baktı. 

İyi geceler deyip kalktım yanından.
O geceden sonra bi daha görmedim o kızı yurtta.
Neden bilmiyorum ama alakasız bir şekilde o kız aklıma geldi işte bu gece.

Umarım çok mutludur.


2 Mayıs 2013 Perşembe





Konuyla yüzde yüz alakalı fon müziği

Sana yazılar hazırladım sevgili okur.
Börek de var, istersen çay da koyarım.

Otursana. Biraz konuşalım.

-Bak yine aklımdaki taslak gitti. Hafızam çok kötü bu ara.-

Bu da böyle "gelme ama gitme de aynı zamanda" temalı bi yazı olsun o zaman. 
Uzatmayalım. 
İyakşamlar sevgili okur.
Ben de seni seviyorum.



26 Mart 2013 Salı



Hazırlanıp evden çıkmam gerek. Ama yine ya sikerim dersini deyip evde oturmak için çıldırdığım günlerdeyiz.

Hiç bu kadar sıkışmış, arada kalmış hissetmemiştim.
Daha mutsuz zamanlar olmuştu. Ama sebep belliydi sonuç belliydi. Bu kadar çaresiz değildim.

Çok afedersiniz ama benden uzak durur musunuz? 
Gidin uzakta ağlıycak mısınız, gülcek misiniz, napcaksanız. Ama benden uzakta olun.

Ben sizin gibi değilim. Neden anlamıyosunuz ki? Ben sizin kadar rahat değilim, gamsız değilim. Etkileniyorum, üzülüyorum.
Bakıyorum aynı durumda olmamız gerekirken siz mutlusunuz. Mutlu olun zaten. Derdim o değil. Ama sizin mutluluğunuz daha doğrusu umursamazlığınız canımı sikiyor.



Doktor bi şeyler yapalım. Bi yerlere gidelim, ne bileyim içelim, dertleşelim falan, ama bi şey yapalım. Benim biraz rahatlamaya ihtiyacım var.

Ahmet Kural gibi bi köşede ağlayıp "şu hayatta bi de benim istediğim olsun lan" diye diye ölücem.

"Bi şey yapamaz mısınız lan?"

"Hayırdır diyelim hazırlanıp derse gidelim anasını satıyım en temizi"



4 Mart 2013 Pazartesi

Son yarım saattir parmaklarım klavyede, ekrana boş boş bakıyorum.
Düşünüyorum.
Çıkış noktası yok.
Anlatsam rahatlıycam.


Size ilk aşkımı anlatıyım mı?
Ya da en çok sevdiğimi? Unutamadığımı?
En son sevdiğimi?


Onları siktir et. 
Dedemden bahsediyim o zaman.
Babamın kahramanı. Benim ikinci kahramanım.
Çok istesem de onu anlatamıyorum.

Masamın üzerinde enerji içeceği, kağıtlar, kalemler. 
Duvarda 75 tane yapılacaklar temalı post it.
Panoda fotoğraflar, konser biletleri, maç biletleri.

Belki bi şey gelir, başlarım anlatmaya -anlatabilmeye- diye boş boş bakındım odaya.
Yok.

Ben bi çay koyim.


Düşünüyorum.
Çıkış noktası yok.
Anlatabilsem rahatlıycam.

14 Şubat 2013 Perşembe

Bugün söylemek istediklerim böyle duygulu, ağlamalı, özlemeli değil. 
Öğrencisini zerre kadar düşünmeyen bi fakülteyi anlatıcam size.

Bilen bilir. Bilgisayar mühendisliği okuyorum Selçuk Üniversitesinde.
2. öğretimim.

Selçuk Üni. Mühendislik Fakültesi, şehir bölge planlama dahil 12 bölüm barındıran bi fakülte. 2 3 bölüm dışında da bütün bölümlerin 2. öğretimleri de mevcut.

Ayışığı adında büyük bi kantini vardı fakültenin. Eskiden... Baya büyük ve kampüs çapında ünlü bi kantin. Ünlü diyorum çünkü, iletişimde okuyan tanıdıklarımı falan görürdüm bizim kantinde. Amaçları belli tabii ama konumuz o değil. 

Her neyse...
Kantinciler ve dekanlık mahkemelik olunca, yönetim öğrenciyi mağdur etme yolunu seçti. Finallerden bi hafta kadar önce kantin kapandı. 

En zararı itiraf sayfaları gördü tabii millet kantinde bakışamayınca.

Final haftası açılır dediler. Ama açılmadı.
Bütünleme haftası da aynı şekilde. 
Okul açıldı. 10 dakikalık aralarda Yadam'a su almaya koşar oldu insanlar. Ama ne öğrenciler şikayetçi. Ne dekanlık bi çözüm arayışında.

Başka fakültelere gitmeyi de kız/erkek kesme kafasında yaşayan insanlar olduğu sürece zaten bizim fakülteden bi bok olmaz.

Bizim bölümün kızlar tuvaletinin de muslukları bozuk. Işıklar da yanmıyor.
İkinci öğretim olduğumu söylemiş miydim ben?

Ha bi de fakültenin birçok yerinde internet mevcutken BİLGİSAYAR MÜHENDİSLİĞİ DERSLİKLERİNDE internet yok. 

Bizim dersliklerde priz de yok misal. Çevre mühendisliğinde var ama. Birçok bölümün dersliğinde var. Bizde yok.

Bizim dersler dışında sınıfların kapıları da kilitlidir. Perdeler çalınmış geçen dönem. Dersten 1 2 dakika öncesine kadar kapı önünde dikiliyoruz biz.

YANİ ÖĞRENCİSİNİ ZERRE KADAR DÜŞÜNMEYEN Bİ BÖLÜMDE OKUYORUM.

Bu aralar da Gökkuşağı yıkılacak söylentileri dolaşıyor ortada. 
Gökkuşağı üniversitenin alışveriş merkezi. Yemeli, içmeli, marketli filan bi yer.

YIKIN ANASINI SATİM.

Eliniz değmişken bizim fakülteyi de yıkın. Ama dikkat edin, öğrenciler de içeride olsun. Patlatın gitsin komple. Bi yapmadığınız o kaldı zaar.

Ben şimdi bilgisayar organisazyonu çalışmalıyım. Durumlarda düzelme olursa haber veririm. İyakşamlar.

3 Şubat 2013 Pazar




-Baştan uyarıyım tamamen plansız bi yazıydı. Aklıma geldiği şekliyle yazdım.-

Aha da fon müziği sevgili takipçi. Arada dinle bunu. İyi geliyor.

Bi kaç ay öncesine kadar duvarım bu haldeydi. 
Sonra bi gün geldiler bana. Ağlaya ağlaya yırttım hepsini.
Ben çok çabuk ağlıyorum.
İnsanlara çok çabuk güveniyorum.

Çok dağılacak konu böyle. En baştan başlıyım.


Nisan 2012.
Doğum günümden bir hafta, terk edilişimden 6 gün sonrası.
Dersimin olmadığı bi gün. 
Evde yalnızım.
İçimde müthiş bi boşluk, ağlama krizleri, arayışlar filan.
Öyle çok da üzgün değilim, ama pişmanım. 
Hatamın farkına varıp düzeltme kararı almıştım.
O da elime yüzüme bulaştı, bitti işte. 
Boşver zaten kilit noktası o değil.

Neyse işte dersim yok, evdeyim, terk edilmişim. O zamanlar evde sigara da içmiyorum. Elimde olsa kendimi kesicem. 
Gözüme karikatür dergileri takıldı o ara. Bi de bant varsa bi şeyler çıkar ortaya.

Sadece 1 2 dergi ve bantla olcak iş değilmiş ama hiçbi şeyi düşünmeden başladım dergileri karıştırmaya. 
Güzel sayfaları ayırdım.
Koleksiyon falan demedim, yırttım hepsini.
Kaç sayfa lazım bilmiyorum tabii, duvarı komple kaplıycam. 
Gidip duvarın enini boyunu, dergilerin enini boyunu ölçtüm, böldüm çarptım, buldum duvara toplam kaç sayfa yapıştırabileceğimi.
Topladım güzel sayfaları.
Geriye yapıştırmak kaldı.

Boyun uzun ya, bi sandalyeyle tamam en yukarıya bile asarım diyordum ama olmadı. Benim boyun kısaymış meğerse! -1.68 boyum bu arada.-
Bodruma inip merdiveni getirdim. 
2 kat taşıdım ama neler çektim. -45 kiloyum bi de ben, cılız bi şeyim yani.-
Çıkardım merdiveni, kitaplığı çektim, yaptım da yaptım işte. -Ayrıntıya çok dalmışım.-

Bitti.
Sonuç bu fotoğraflar.
Ama bittiğinde kendimi o kadar mutlu hissettim ki, bilemezsin. 
Çok bi nanesi yok evet.
Ama uzun zamandır yapmak istediğim bi şeydi, her şeyini kendim yaptım.
Hem uğraştığım 5 6 saatte de içimdeki o boşluğu hissetmedim.

Asıl gelmek istediği nokta; mutlu olabileceğin şeyler yapak lazım sevgili takipçi.
Belki film izlemek, belki kitap okumak, belki fotoğraf çekmek, belki duvarını Uykusuz sayfalarıyla kaplamak, belki bilmediğin yerlere gitmek.
Tek başına yapmaya cesaretin yoksa en kötü ihtimalle ben varım. 
Ama bi şeyler yapmak lazım. 
Bak yaşımız da geçiyor.

Seni seviyorum sevgili takipçi. 
Kendine dikkat et. 
Mutlu ol.

15 Ocak 2013 Salı

Fizy'deki listelerime bi bakınca en uygun fon müziğinin bu olacağına karar verdim. 

Bu da alternatif olabilir.

Benim favori fon müziğim bu ama.


Şimdi kusura bakma -ve kızma- da sıçarım ben böyle işe, sevgili takipçi.
Sinirlensem mi, üzülsem mi yeminle anlamadım.

 Önce olayı anlatayım sonra isyan edeyim haklısın.

Fazla bi depresif manyak imajı çizcem ama bu aralar kimi sevsem gidiyor takipçi.
Sevmemeye yemin etmeme bu kadar -baş parmağımla işaret parmağım çok yakın birbirine- kaldı.

Haksız olduklarım var. 
Sinirle abuk sabuk konuşup kalbini kırdıklarım var.
Haklı olduğum halde alttan alıp özür dilediklerim var.
Pişman olmasam da keşke yapmasaydım da böyle olmasaydı dediklerim de var.- Bi cümlede en fazla kaç tane "de" kullanabilirim diye sordum kendime.-
Ama hiç birinde bırakılıp gitmeyi hak etmedim. 
Yemin ederim hak etmemiştim.
O kadar kötü bi şey yapmadım ki.
Ama verdiğim değerin karşılığında tek aldığım HİÇ.

O kadar kötü biri miyim ben takipçi?

Son bir yıldır kaybettiğim insanların haddi hesabı yok. 
Dönüp bakıyorum, biri gitmiş ben üzülmüşüm, diğeri daha beter defolup gitmiş ben yine üzülmüşüm, öteki 90'dan çakmış topu bana, öyle bi gitmiş ki üzülememişim bile şaşkınlıktan.

Asıl tıkandığım nokta şudur ki; lan adam zaten umursamıyor ki gitmiş. Ben ne halt etmeye arkasından üzülüyorum?!
Tutamıyorum ki, boşver deyip kapatamıyorum ki konuyu.
Keşke yapsam ama.
Bi de adam öyle bi takmıyor ki bikaç gün önceki tartışmadan sonra mesajlarıma cevap alamayınca gittiğini anlıyorum. 

İnsan ilişkileri konusunda çok kötü olduğum doğrudur fakat karşıma çıkanlar da o kadar mükemmel insanlar değilmiş.

Bu şekilde devam ederse ama başlarım böyle işe deyip kedilerimle tek başıma ölme kararı alabilirim.




Hala okumaya devam ediyorsan  -etmiyorsan da bi şey değişmez- seni seviyorum sayın takipçi. Hala seninle paylaşmak istediğim şeyler var. Daha yazacak çok şey var. O yüzden kendine dikkat et olur mu?